Aşk-ı Memnu dizisinin Firdevs’i olarak belleklere kazınan akılda oyunca Nebahat Çehre, ‘Fatih Altaylı ile Bire Bir’ porogramının evvelki akşam davetliyi oldu. Hoşluğuyla senelere alan okuyan 78 yaşındaki Çehre, şöhret yolculuğundan bahsetti. 1960’ta Türkiye Hoşu seçilen Nebahat Çehre, müsabaka katılma süreciyle alakalı şunları aktardı: “15 yaşındaydım, benden iki yaş büyük bir dostum katılacaktı müracaat için birlikte gittik. Orada ‘siz de katılın’ dediler. Annem de hoşlara çok meraklıydı. Anneme sordum, ‘çok miniksin ama istiyorsan seçmelere gir’ dedi. Şuursuzluktu, bence çok yanlıştı. Hoşluk kavramını öğrenmiyordum, çocuk sayılırdım başka bir deyişle.”
Çehre, beyazperde macerayı hakkında ise, “İki yıl süresince sinema önerilerini kabul etmedim. Taksim Sarayı’nda bir mimarın yanında sekreterlik yaptım, ardından da Çocuk Tiyatrosu’na başladım. Arkadaşlar arasından bir menajer çıktı. ‘Neden sinemaya başlamıyorsun?’ dedi. Bir filme başladım şımarık bir salon kızını oynuyordum, rolü yarıda vazgeçtim. Şuursuz bir oyuncu ne yaparsa, ‘ben zengin şımarık bir çocuğu değilim’ dedim, özleştirmiştim kendimi. Sonra bir avukatlık rolü çıktı. Üvey babam da avukattı. ‘Kanun Kanundur’ filmiyle sinemaya başladım. 127 filmde rol aldım.” dedi. Daha Önceki eşi Yılmaz Güney hakkında konuşan Çehre, “Yılmaz’ı ben ayarladım. Gülüyor Çok yakışıklık bir adamdı. Sinemadaki kişiliğiyle ilgisi yok. Disiplin, oyunculuk ve yaşama bakış açısından bana çok katkısı oldu. Muhteşem disiplinliydi, bende o kadar yer etti ki setlere ben disipline koymak istiyorum, nahoş oluyorum. Gülüyor Yılmaz çok ince ruhlu bir insandı. Eve bir gün çiçeksiz eve gelmemiştir. İç dünyası başka, dışa vuruşu apayrı oluyordu.” ifadelerini kullandı. “Haziran Gecesi”, “Aşk-ı Memnu” ve “Muhteşem Asır” dizilerinde rol alan akılda oyuncu, “Üç diziyi ayırt edemiyorum. Artık farklı kişilik oynamak istiyorum. Kalıplaştım. Gelen öneriler salon bayanını istiyorlar. Değişik bir rol bekliyorum. Bazı öykülerde kendimi bulamıyorum. Aynı kişilikleri oynamak istemiyorum.” diye konuştu. Geçmişe müteveccih pişmanlıklarından da bahseden Çehre, “Haldun Dormen, Hisseli Şahaneler Kumpanyası oyunu için öneride bulunmuştu ama kabul etmemiştim, cesaret edemedim oynamak için pişman oldum.” ifadelerini kullandı.
Çehre, beyazperde macerayı hakkında ise, “İki yıl süresince sinema önerilerini kabul etmedim. Taksim Sarayı’nda bir mimarın yanında sekreterlik yaptım, ardından da Çocuk Tiyatrosu’na başladım. Arkadaşlar arasından bir menajer çıktı. ‘Neden sinemaya başlamıyorsun?’ dedi. Bir filme başladım şımarık bir salon kızını oynuyordum, rolü yarıda vazgeçtim. Şuursuz bir oyuncu ne yaparsa, ‘ben zengin şımarık bir çocuğu değilim’ dedim, özleştirmiştim kendimi. Sonra bir avukatlık rolü çıktı. Üvey babam da avukattı. ‘Kanun Kanundur’ filmiyle sinemaya başladım. 127 filmde rol aldım.” dedi. Daha Önceki eşi Yılmaz Güney hakkında konuşan Çehre, “Yılmaz’ı ben ayarladım. Gülüyor Çok yakışıklık bir adamdı. Sinemadaki kişiliğiyle ilgisi yok. Disiplin, oyunculuk ve yaşama bakış açısından bana çok katkısı oldu. Muhteşem disiplinliydi, bende o kadar yer etti ki setlere ben disipline koymak istiyorum, nahoş oluyorum. Gülüyor Yılmaz çok ince ruhlu bir insandı. Eve bir gün çiçeksiz eve gelmemiştir. İç dünyası başka, dışa vuruşu apayrı oluyordu.” ifadelerini kullandı. “Haziran Gecesi”, “Aşk-ı Memnu” ve “Muhteşem Asır” dizilerinde rol alan akılda oyuncu, “Üç diziyi ayırt edemiyorum. Artık farklı kişilik oynamak istiyorum. Kalıplaştım. Gelen öneriler salon bayanını istiyorlar. Değişik bir rol bekliyorum. Bazı öykülerde kendimi bulamıyorum. Aynı kişilikleri oynamak istemiyorum.” diye konuştu. Geçmişe müteveccih pişmanlıklarından da bahseden Çehre, “Haldun Dormen, Hisseli Şahaneler Kumpanyası oyunu için öneride bulunmuştu ama kabul etmemiştim, cesaret edemedim oynamak için pişman oldum.” ifadelerini kullandı.